Digilogue Conversation Series #13 Can Büyükberber

Can Büyükberber, son 10 yıldır fiziksel ve dijital mekanlar arasındaki ilişkiye odaklanan bir sanatçı. Fiziksel ve dijital sınırlardaki bulanıklaşmayı özellikle internetin, akıllı telefonların hayatımıza girmesiyle birlikte edindiğimiz dijital kimliğe bağlıyor. Özgürleşmeyi, teknoloji ile yaratmanın en büyük avantajı olarak görüyor ama yaratmak ve üretmek onun için araçlardan bağımsız bir pratik…

Digilogue’un desteği ile düzenlenen ‘Teknolojiyle Yaratılanlar Podcast’ serisinin ilk konuğu Can Büyükberber, fiziksel ve dijital alanlar arasındaki sınırları bulanıklaştıran sürükleyici görsel-işitsel deneyimler üzerinde çalışıyor. Sanatı, tasarımı ve bilimi kapsayan disiplinler arası bir yaklaşıma sahip çalışmaları, doğrusal olmayan anlatılar ve ortaya çıkan biçimler için yeni yöntemler keşfederek insan algısına odaklanıyor. ZKM (Karlsruhe), Ars Electronica (Linz), SAT (Montreal), Sonar D + (Barselona), California Academy of Sciences and Exploratorium (San Francisco) Signal Festival (Prag), Akbank Sanat (İstanbul), Art Futura (Roma), MUTEK.JP (Tokyo), ZeroSpace (New York) gibi birçok müze, sanat galerisi ya da festivalde yer alan Büyükberber, Grammy Ödüllü rock grubu Tool, Shigeto ve Çek Filarmoni Orkestrası gibi müzisyenlerle de iş birliklerine imza atmıştır.

Estetik kavramı, günümüzün hızlı etkileşim ağı sayesinde, lineer olmayan bir çizgide değişiyor.

Geçmiş zamanlardaki medyalar arasındaki değişimi çizgisel bir evrim olarak gören Can Büyükberber’e göre günümüz şartlarının sağladığı hızlı erişim şansı tüm olasılıların birlikte gerçekleşmesine neden oluyor. Çizgisel evrimi kıran bu eşzamanlı süreç, çoklu evrene benzetebileceğimiz, pek çok farklı şeyin aynı anda gerçekleştiği, farklı şekillerde farklı iterasyonların yaşandığı bir gerçekliği ortaya çıkarıyor. “Kullandığımız araçlar yazılımlar olduğu için yazılımların bize çizdiği çerçeveler sınırlar ve çalışma prensipleri bir anlamda bu yeni estetiklerin şekillenmesine neden oldu. Sosyal medya gibi mecralar nedeniyle sürekli geri bildirim mekanizması halindeyiz. Bu durum sürekli olarak kollektif zihinlerimizde bir değişim yaratıyor, bunu sindiremeden yeni ifade biçimleri oluşturuyor. Dolayısıyla estetiğin evrimine sair bu kırılım gerçekten çok belirgin.”

Çoklu evren tabirinde daha kompleksliğin arttığı bir evrene doğru ilerliyoruz.

Can Büyükberber, içerisinde bulunduğumuz çoklu evren tabirinde, kompleksliğin daha da arttığı bir evrene doğru ilerlediğimizi belirtiyor. Zihinlerimizde, sosyal hayatlarımızda, iletişim biçimlerimizde, en önemisi de düşünce biçimlerimizde bu kompleksliği gözlemleyebileceğimizi savunuyor. Bu komplekslikte de insan beyni ile ilgili “İnsan beyninin yapısı itibariyle aslında çok diyalektik düşünen bir yaşam formu. O yüzden her zaman karşıtlıkları birlikte algılayabiliyoruz. Düşünceyle duygu, teknikle hisler, estetikle teknoloji belli bir diyalektik çerçevesinde karşılaştırıldı. Bunları karşılaştırmayı bırakıp bir bütün olarak algılamalıyız. Her ikisinin ötesine nasıl ilerleyebiliriz ve o ötede bizi ne bekliyor? Evrimin bir sonraki aşamasında, bence işin heyecan verici kısmı bu.”

Teknolojiyle sanat yapan bireylerin de bu bakış açısıyla sadece bireysel çıkarları için değil bütünün çıkarları için aslında aksiyon alması gerekir.

Çalışmalarında sürdürülebilirliğin önemli bir öge olduğunu bildiğimiz sanatçı, sürdürülebilirliğe dair en ilham verici karakterlerden Amerikan mimar ve sistem teorisyeni Buckminster Fuller’ı örnek veriyor bize. Fuller’in bütüncül düşünme sistemi ve dünyayı bir bütün olarak algılayıp, dünyayı bir uzay gemisi olarak modelleyişini aktaran Büyükberber, yine Fuller’in her bireyin, bütünü düşünmeye dair sinerjitik bir sorumluluğa sahip olduğu fikrini paylaşıyor. Teknolojiyle sanat yapan bireylerin de bu bakış açısıyla, sadece bireysel çıkarları için değil bütünün çıkarları için aslında aksiyon alması gerektiğini düşünen sanatçı “Bu kaynakların nasıl kullanılabileceğinden, teknolojinin nasıl geliştirilebileceğine ya da tasarımı bir bilimsel bakış açısı olarak uyguladığımızda, aslında varolan kaynakların ve insan gücünün tüm problemleri çözmek için ne kadar yeterli olduğu, aradaki tek engelin ise açgözlülük ya da insanların bireysel çıkarları için kaybettiği senaryo düşünmeye değer bence” diyor.

Tıpkı dijital ve fiziksel arasındaki sınırların bulanıklaştığı gibi disiplinler arasındaki sınırlar da bulanıklaşıyor.

Can Büyükberber, bilgiyi parçalarına ayırıp farklı disiplinlere böldükçe ve disiplinler arası jargonlar da değişmeye başladıkça, bu disiplinler arası mesafenin artmaya, diyalogun da azalmaya başladığını düşünüyor. Ancak, pek çok disiplinin aynı mecra ve benzer yazılımları kullandığını hatırlatan sanatçı “Bilgisayarlı bir çağda yaşadığımız için bu diyaloglar tekrar artıyor ve tıpkı dijital ve fiziksel arasındaki sınırların bulanıklaştığı gibi disiplinler arasındaki sınırlar da bulanıklaşıyor. Çok benzer düşünce biçimlerini kullanabildiğimiz multidisiplinerliğin özümsediğimiz bir duruma dönüşmeye başladığını düşünüyorum. Bilginin bir bütün olduğunu ve bu disiplinlerin hepsinin bir yapbozun parçaları olarak bütünü tamamladığını hatırlarsak daha sinerjitik bir geleceğe ilerleriz diye düşünüyorum.” diyor.

Digilogue’un düzenlediği Teknoloji ile Yaratılanlar podcast serisinde, Can Büyükberber’in konuk olduğu bölümü dinlemek için tıklayın.

Digilogue