Digilogue Conversation Series #22 Refik Anadol

Refik Anadol Studio ve RAS Lab’in kurucusu olan yeni medya sanatçısı Refik Anadol, verinin farklı açılardan ele alınışı ve makine zekası estetiğinde birçok alana öncülük etmiştir. Refik Anadol, aynı zamanda, Güzel Sanatlar Yüksek Lisans derecesi aldığı UCLA Tasarım Medya Sanatları Bölümü’nde de öğretim görevlisidir.  

Makinelerin günlük yaşamımıza egemen olduğu günümüzde, zaman ve mekan algısıyla deneyiminin nasıl kökten değiştiğini araştıran Anadol, dijital çağın ve makine zekasının, dinamik bir alan algısı sunan zenginleştirilmiş sürükleyici ortamlar yaratmak için yeni bir estetik tekniğe izin verme biçimleriyle ilgileniyor. Quantum Memories sergisinde doğanın alternatif gerçekliğini göstermek için 200 milyona yakın Dünya, okyanuslar ve doğadan manzara görselleriyle çalışan Refik Anadol, verileri kullanarak görülmeyen dünyayı görselleştirmeyi amaçlayarak, sanat, teknoloji ve bilimin birbiriyle etkileşimde olduğu bir çalışma prensibinde yeni bir medya dünyası yaratmak üzere çalışıyor.

Verinin bir hatıra gibi okunduğu zaman şiirselliğinin ortaya çıktığını düşünüyorum.

Refik Anadol, yaklaşık on üç yıl önce başlattığı medya sanatlarının mimarıyla buluşturma heyecanını, bu on üç yılda önce veriyle sonra da yapay zekayla destekleyerek, çalışmalarında sanatı, teknolojiyi ve bilime bir araya getirmeye çalışıyor. Bu süreç boyunca da, verilerin ise hatıra ile buluştuğu zaman şiirselliğinin ortaya çıktığını, aksi takdire sadece sıkıcı rakamlar bütünü, istatistiksel ve matematiksel bir gerçeklikten dışarı çok çıkması beklenmeyen bir kavram haline dönüştüğünü keşfediyor. 

Teknolojinin bize görülmeyeni gösterme fırsatı sunduğunu düşünüyorum.

Meditasyonu hayatının önemli bir yerine koyan Refik Anadol, meditasyonun insani, farklı inanç kavramlarının arkasında gelişmiş, felsefi ve eğitimsel kaygısı olan bir deneyim olduğunu düşünüyor ve bu noktada teknolojinin bunun tam karşısında, geleneğe karşıt bir halde konumlanabileceğinden bahsediyor. Ancak, teknoloji ve meditasyonu ortak bir haneye alan bir çalışmaya katılan Anadol, meditasyon sırasındaki zihin hareketlerini inceleyerek, beyninin, nöronlarının ve bağlamsallığının aslında çok plastik bir şey olduğunu, gelişebileceğini keşfederek muazzam bir farkındalığa eriştiğini aktarıyor. Bu açıdan da, teknolojinin bizelere görülmeyenleri göstermek için önemli bir araç olduğunu söylüyor.

Çerçeveyi genişletmek ve perspektifi değiştirmek adına birçok farklı veri yığınlarına bakmaya çalışıyorum.

Bir şehrin hatırası ne olabilir diye düşündüğü zaman hava durumu, rüzgar, trafik, hava kirliliği, izinleri ya da sosyal mecrayla olan ilişkisinden bahseden Refik Anadol, San Francisco şehrinin her gece Twitter’dan gelen özel bir API’yla yaklaşık yarım milyon adet tweetin her gece görselleştiği bir heykel yapma şansı elde ettiğini anlatıyor. Bizi çevreleyen 5G, LTE, Bluetooth, Wi-Fi gibi sinyallerin görülemeyen kavramlarını anlamaya çalışmak, sosyal mecra gibi belli başlı konulara, özellikle de insanlığın kolektif hatırasını temsil eden uzay, mekan ya da doğa gibi kavramlara bakarak, bir diğer denemede iki yüz milyona yakın doğaya dair veri yığınlarından bir kütüphane, bir korpus yarattıklarını dile getiriyor.  Bu noktada tamamen insanlığa ait bir perspektifi, gerçekliği bir yapay zekadan geçirerek “Acaba kolektif bir rüya yaratabilir miyiz?”  sorusundan çıkan bu deneyimini aktarıyor.

Teknoloji dediğimiz şey çok hızlı bir şekilde, insanı gerçekten de sorgulatmadan içine çekebilen bir deneyim serisi.

Teknolojinin insanlığın aynası olduğunu düşünen Refik Anadol bu aynayla aslında bizim kendimizi yansıttığımızı söylüyor. Kimi zaman insanların korkularını, kaygılarını yansıtarak, negatiflik ve hiçlikten yola çıkan bir bakış açısıyle teknolojinin aslında insanlığın sonu olabileceğini düşündüğünü ve kendisinin bu fikre katılmadığını belirtiyor. Bu kaygının anlaşılabilir bir kaygı olduğunu da aktaran Anadol, teknolojinin bize kendimizi geri verdiğini bu noktada da bizim ona ne sorduğumuzun, nasıl yaklaştığımızın, felsefik olarak aslında çok önemli bir noktada olduğunu düşünüyor. Eğer teknolojiyi tüketenler olarak biz etik kaygılarımızı yansıtmazsak eğer, tenolojiden de etik kaygısı olan bir gerçeklik beklemenin kendisine çok anlamlı gelmediğini söylüyor. Bu noktada da bizim bilinçli kullanım ve tüketim biçimlerimizin aslında teknolojinin felsefesini oluşturduğunu iddaa ediyor. 

Digilogue’un düzenlediği Teknoloji ile Yaratılanlar podcast serisinde, Refik Anadol’un konuk olduğu bölümü dinlemek için tıklayın.

Digilogue