Digilogue Conversation Series #3 Zach Lieberman

Zach Lieberman

Sanatçı, araştırmacı ve eğitimci Zach Lieberman, internetin ilk günlerinde kodlamaya aşık olur ve sanatı teknolojiyle buluşturan işlere imza atar. Lieberman için teknoloji nefes almak ile eş değer. Ama onun sırrı hayattaki hareket ve etkileşimin şiirsel anlatımını yapıtlarında sunabilmesi…

Zach Lieberman, kodlamayı sanatla buluşturan sanatçılardan. Fast Company tarafından En Yaratıcı İnsanlar’dan biri olarak seçiliyor ve projeleri Ars Electronica’da Golden Nica, Design Museum London’da Yılın İnteraktif Tasarımı ve Time Magazine’in Yılın En İyi İcatları ödüllerini kazanıyor. Lieberman, kodun lirikselliğini araştıran School for Poetic Computation okulunun da kurucusu. Eserlerinin odak noktasına teknolojiyi yaratıcı bir şekilde sunabilmeyi alan Lieberman’ın üretim sürecindeki en büyük ilhamı ise hikayeler ve anlatılış şekilleri. Aslında bu onun genetiğinde var; babası profesyonel bir hikaye anlatıcısı. Sanatçı bunun yaratıcılığına katkısını ise şöyle anlatıyor; “Babam Amerika’yı hatta bazen dünyayı dolaşarak, Yahudi halklarına, aile ve tarihe dair öyküler anlatırdı. Hatta hakkımda oldukça sinir bozucu şeyleri de paylaşmışlığı var. Mesleğine dair sevdiğim şeylerden biri ihtiyaç duyduğu tek teknolojinin bir mikrofon olması. Sadece söylediği kelimelerle bütün dünyayı gözler önüne seriyor. Hikayeleri dinledikten bir süre sonra ise zihninizde karakterler yaratıyorsunuz. Sözcüklerinin oluşturduğu, daha kişisel, hayali ve bulanık imgeler ile… Bu da bir film izlemekten daha etkili, çok daha yaratıcıdır.”

Zach Lieberman

Basit ama eğlenceli işler yapıyorum

Lieberman, sanatında teknolojiyi eğlenceli bir şekilde kullanarak interaktif işler ortaya çıkarıyor. İnsan jestlerini girdi olarak alan ve bunları farklı şekillerde derinleştiren performans ve enstalasyonlar ise onun imzası. Çizimleri canlandırıyor, görünebilseydi sesin meta olarak neye benzeyeceğini hayal ediyor, insan siluetlerini müziğe dönüştürüyor. Aslında oldukça zor görünen bu süreç onun için nefes almak ile eş değer. Sanatçı bu durumu ise şöyle ifade ediyor; “Nefes aldığının bilincinde değilsindir. Tam bunun gibi işimde de teknolojiyle bilinçli bir bağ kurmak istemiyorum. Yazılıma başladığımdan beri teknoloji ile yakından ilgileniyorum. Ancak hareket ve etkileşimin şiirselliğini daha fazla önemsiyorum.”

Açık ofis günleri düzenleyen, sanata meraklı gençlere dair interaktif paylaşımlar yapmayı seven Lieberman, yalın bir dili benimsiyor. Eserlerinin; anlatımı basit, anlaşılması kolay ve bol etkileşimli olması onun çalışmalarının kilit noktası. Maske gibi basit ama oyunlaşabilen işler yaratmaktan hoşlandığının altını çiziyor ve ekliyor, “Bir maske veya kostüm giydiğinizde, kendinizi gizleyebilirsiniz. Bu rol yapma oyununda bedeninizin bu dünyadaki yerini daha iyi anlayabilirsiniz. İşlerim de genellikle bedenle başlar, akla doğru ilerler ve son olarak yeniden bedene döner.”

Zach Lieberman

Filtreler gerçekliğe yeni bir katman katıyor

Lieberman Instagram’ını çalışmalarını paylaşmak üzere aktif olarak kullanıyor. Son dönemde yaygın hale gelen Instagram filtrelerinin kitlelere kolektif bir yaratıcılık katıp katmamasına dairse şu cevabı veriyor; “Instagram filtreleri, kullanıcıların (ve sanatçının) AR’yi keşfetmesi için zengin bir alan. Gerçekliğe yeni bir katman katmak gibi… Güçlü bir filtre yapabilirsiniz ve birkaç dakika içinde yüzlerce insan deneyebilir. Görsel özellikle etkileşimli fikirleri hızlı bir şekilde paylaşabilmek gerçekten yararlı ve heyecan verici. Ayrıca, Facebook dünyasında yaşıyorsanız eğer buradaki çatışmalardan da haberdar olmalısınız. Her zaman yeni araçların ve sosyal medya platformlarının yaratıcı ifadelere nasıl yol açabileceğini merak etmişimdir. Ama bunların da zaman içinde ortadan kaybolup değişebileceğinin farkındayım. Yaratıcı olmamı sağlaması ve beni motive etmesi için eskizlerimi sosyal medyada paylaşmayı seviyorum. Diğer insanların işlerimi nasıl gördüğünü görmek hoşuma gidiyor. Bence sosyal medya yaratıcı potansiyelin kilidini açtığında öne çıkıyor. En kötü içgüdülerimizi güçlendirdiğinde de başarısız oluyor. Anlayacağınız artıları ve eksileri oldukça çok.”

Geleceğin hikaye anlatıcıları video oyunları

Lieberman, rekabetin nasıl muazzam bir güç olarak kullanılabileceğini gösterdiğinden, gelecekte hikaye anlatıcılığında video oyun kültürünün önemli bir rol oynayacağını düşünüyor. Hedefi ise insanları sanatçı olmaya, daha yaratıcı, eğlenceli, kendilerini ve dünyayı yeni yollarla görmeye davet eden işler yaratmak. “Büyükannem Japonya’da parçası olduğum bir açılışta, kırık bir İngilizce ile bana, ‘Çocuklara güzel düşler veriyorsunuz’ demişti. İşimde sahip olduğum tek hedef, gelecek nesle güzel hayaller verebilmek. Ayrıca sanatçıların, büyük şirketlerin teknolojiyle anlatmak istediklerinin dışında hikayeler anlatmakta da bir rolü olmalı. Mesela şu an büyük teknoloji devleri tarafından bir makinenin öğrenim sürecinin anlatılması için bir baskı var. Halkın teknolojik gelişmelerin boyutlarını anlamalarını kendi kelimeleriyle sağlamak istiyorlar. Sanatçılar ise daha farklı ve insani bir hikaye anlatabilir. Biz her zaman geleceğe dair yepyeni şeyler yapmalıyız” diyor.

Digilogue